Wednesday, September 20, 2017

Yokluğun Hezeyanı

Gözlerimi hafifçe araladım. Saatimin fosforu 4:53 ü gösteriyor. Yorganımın altında buz gibi, piç gibiyim. Zihnimin yerçekiminden muaf atmosferinden sıyrılıp, önüme düşüp duran irili ufaklı ekşili tatlılı görüntüler. Umurumda değil. Kafamı çıkarıp yorganın altından sıska bedenime ağır gelen yokluğun sesini dinliyorum. Rengi siyaha çalan yeşil. Önemi yok. Ensemden kasıklarıma kadar öpücük halinde soğuğun yürüyüşü yirmilik ellerin yokluğuyla yüzleştiriyor tenimi. İyi şeyler getiriyorum aklıma ancak tutunamıyor odamın soğuk zemininde. Çok şey istemiyorum aslında; rahmetli dedemin kapıdan içeri girip "serseri daha uyumadın mı?" diye söylenmesini ve ya annemin başımı okşayıp üzerimi örtmesini. Sadece bu kadar ama hepsi gitti. Şu an ki durumdan bir iki çıkarımda bulunup kendime fısıldamak  bile gereksiz geliyor. Odanın duvarları geceyle aramdan çekiliyor ve yalnızlığımla kucaklaşıyorum. Yalnızlık her halükarda anlamlı geliyor, umurumda değil diyemiyorum.


No comments:

Post a Comment

Featured Post

Hermann Hesse, Bozkırkurdu

Düşün dünyasını hayatının merkezine koymuş bir entellektüel, sürekli bu dünyayı önemsemiş ve gereğinden fazla anlam yüklemiştir Harry ve bu...