Sunday, January 4, 2015

Albüm


Az biraz yokuş ve iki kat merdiven nefes nefese kalmasına yetmişti Alper’in. Yaklaşık bir sene sonra tekrar geldiği dairenin kapısı hafif aralıktı ve vurmadan girdi içeri. Botunu çıkardı, çıplak ve buz gibi olan evin tabanı ayaklarıyla kucaklaştı. Annesinin gönderdiği yiyeceklerle dolu olan poşeti koyacak bir yer aradı gözleri ama yere bıraktı. Kuzeninin pineklediğini tahmin ettiği odaya doğru yürüdü. Emektar masadan önce elleriyle destek alıp sonra hantal 95 kiloluk bedenini gıcırtıyla iskemleye yerleştirdi. Çıkan sesle karşısında uyuklayan kuzenini kim bilir hangi saçma-iğrenç rüyasından etmişti. Hafifçe başını kollarının üzerinden kaldıran Selçuk karşısında oturanın kim olduğunu çıkardıktan sonra elini masadaki yarısı su dolu bardağa götürdü. Boğazını ıslattıktan sonra havadan sudan konuşmayı sevmediğinden söze ilk önce karşısındakinin başlamasını bekleyen bakışlarını Alper’e yöneltti. Alper aklındakileri henüz toparlıyorken Selçuk;

“Tuvalete kadar gidiyorum şimdi dönerim kuzen” dedi.

Başını sallayarak cevap veren Alper daha şimdiden bu pis, loş, soğuk ve dağınık odadan bunalmıştı. Aslında çok da şaşırmamıştı buranın böyle olmasına. Az çok tahmin ettiği gibiydi. Kuzeni hep pisti. Çorabıyla yatar, dişlerini nadiren fırçalar ve haftada bir duş alırdı. Onun gibiler hep pisti.35 yıllık hayatında bir iki tane daha böyle adam tanımıştı. Bunların en dikkat çekici ve önemli ortak özellikleri tembellikti. Maddenin statik enerjisine olan aşkları hep baki, eylemsizlik tek eylemleri denilebilirdi. Evet maalesef kuzeni de böyleydi. Bir de son zamanlarda sinirsel davranış bozuklukları eklenmişti annesinin dediğine göre. Nevrotik bir vaka sayılabilirdi. 10 dakika sonra elinde bir kupa fincan ve hırkasını giymiş olarak döndü.

“ Kuzen söze başlamadan bir şey soracağım. Evdeki eşyaları mı satıyorsun lan? Tek gördüğüm mobilya oturduğumuz masa bir de şuradaki kanepe.” Dedi hafiften gülerek.

“Buraya kendini iyi hissetmeye geldiysen kapı açık halihazırda. Sana kapıya kadar eşlik edemem.”

“Kumar mı hala yoksa?”


…hasılı kelam aynı inşaat firması beni işe alma mülakatına Levent’teki binasına çağırdı. Gittim. Beklerken İnsan kaynakları departmanı müdüresi asistanından Müdürenin isminin Çağla  olduğunu öğrendim. Saplantı işte. Arkama bakmadan uzaklaştım Çağla’dan. Hayatımı yeterince kötü etkileyen 3 adet Çağla ile tanıştım zaten. Dolaylı ya da dolaysız, iyi niyetli ya da kötü niyetli fark etmez. “

“İkisini biliyorum da üçüncüsü nerden kuzen?”

“Üniversiteden. Hani taciz iftirasıyla iki yarı yıl uzaklaştırılmama neden olan yapı statikçi yard. Doç. Çağla Fil.

Misafirine de yapmayı gerekli görmediği kahvesinden bir yudum daha aldı ve terleyen ellerini çaktırmadan hırkasına sildi. Alper’in de tahmin ettiği gibi kuzeninin hayatında birçok şey yolunda gitmiyordu kendisinin aksine. Özellikle de adı çağla olan akrabalarının düğününe giderken anne ve babasını trafik kazasında kaybettikten sonra. Para buldukça kumar oynardı üstelik ve iş kariyerinde de devamlılığı yoktu. Sıkılırsa bırakırdı. Strese gelemez ve liyakat tabiatında yoktu. Kuzenini kendisine yapılan iyiliğin değerini bilemeyecek kadar iyi tanıyordu. Selçuk’u hep kıskanmıştı. Okul hayatında daha başarılı ve etrafında kızların eksik olmayacağı kadar yakışıklıydı kuzeni. Kuzeninin içinde bulunduğu duruma üzülüyor ama bir yandan da bilinç altında hep rakip olarak gördüğü için de sinsi bir memnunluk hissetmiyor değildi.

“Hatırladım şimdi. Unutmadan annem yiyecek bir şeyler yolladı. Havuçlu kek yapmış. Seversin sen. Bir iki tane de sandviç. Girişe bıraktım. Bir de senden şu resim albümlerini istedi bir sakıncası yoksa. Teyzemle annemin ortak çektirdiği resimler olacak herhalde, anlarsın işte hatıra hatıradır. Bizimkiler de baya üzüldü. Seni de merak ediyorlar bazen.”

“ Nazan teyzem bir tanedir. Ara sıra gelir sohbet ederiz. Bolca nasihat ve biraz yiyecek getirir sonra gider. Birisine tavsiye de bulunmak nasihat vermek insana kendini iyi hissettirdiğini bildiğimden dinliyormuş önemsiyormuşum gibi davranıyorum teyzemin söylediklerini. Bir kez tökezlemeye gör zaten herkes yaşam koçluğuna soyunuyor lakin bunun için kimseyi suçlayamayacak kadar budalayım biliyorum. Albümlere gelince nerde olduklarını tam olarak bilmiyorum aramam lazım. Teyzeme söyle ne istiyorsa alsın zaten ben ne yapacağım resimleri. Ne işime yarar? Bu akşam bulabildiklerimi masanın üstüne koyarım.”

“Tamam o zaman kuzen bana müsaade. Ama şu kapıyı açık bırakma ne olur ne olmaz.”

Cevap vermedi diğeri. Alper botlarını donmuş ayaklarına tekrar geçirdi. Dikkatli adımlarla dar basamakları teker teker indi.

İkisinin de en büyük ortak noktası sıkı birer edebiyat sever olmalarıydı. Özellikle lise ve Üniversite yıllarında bir çok ortak yazar okudular kimi zaman tatlı sert tartışmaları dahi olurdu. Alper izinli bir gününde büyük bir kitapçıya girip nerdeyse on yıldır iki ayda bir yayınlanan en sevdiği edebiyat dergisini alıp açık alanı olan bir kafeye girdi. Sırtını güneşe verip filtre kahve siparişi verdi sakallı garsona. Dergiyi karıştırmaya başlamıştı ki gördüğüne çok şaşırmıştı. Bu sayıdaki bir öykünün yazarının adı Selçuk Sarmaşık idi. “Tesadüf herhalde” dedi ama öykünün ismi de albüm olunca okumaya karar verdi. Evet bu kuzeni Selçuk’un ta kendisiydi. Demek artık yazıyordu ve yazdıkları bu dergide yayınlanacak kadar güzeldi. Derin bir kıskançlık ve gülümsemeyle bitirdi öyküyü. Yüzünde tebessümle kapattı dergiyi.

Yaşamınızda müzmin bir kaybeden olsanız dahi hayat hala başkalarının sizi kıskanmasına yetecek kadar cömert farkında olmasanız da. Alper tebrik etmek için aramadı Selçuk’u. Kahvesini bitirip hesabı ödedi. Kafeden çıkıp kalabalığa karıştı.

No comments:

Post a Comment

Featured Post

Hermann Hesse, Bozkırkurdu

Düşün dünyasını hayatının merkezine koymuş bir entellektüel, sürekli bu dünyayı önemsemiş ve gereğinden fazla anlam yüklemiştir Harry ve bu...